Ya Allah aşkına durun!

“Her sabah ki gibi bu sabahta işe yürüyerek geldim, ama bugün inceden bir kar yağıyordu şehrin üstüne. Tertemiz, bembeyaz, saflığın güzelliğin sembolü beyaz ince yağan kar. Nasıl mutlu oldum, sevindim.” (1)

İşe vardığımda her zaman ki neşemle başladım çalışmaya. En sevdiğim şarkıları ekledim winamp’ın çalma listesine ardı ardına. Dışarıda temizliğin sembolü kar yağıyordu, ben ise olabildiğine mutlu. Sonra bir haber geldi: ‘Öğleden sonra izinlisiniz.’ Hiçte sevinmedim bu habere. Ne olacaktı sanki izinli olunca? Eve gidince çok mu mutlu olacaktım. Sanki az sonra beni üzecek o görüntüleri görecek olmamdı sevinmeme mani olan.

Giyindim ve indim aşağıya yavaş yavaş. Gördüğüm herkese gülümsedim ve ‘iyi tatiller’ dedim inceden, inceden yağan kar misali. ‘Hava soğuk Hocam sıkı giyinin’ dedi birisi. ‘Benim içim yanıyor soğuk işler mi bana?’ diyecek oldum, sustum. Bir diğeri ‘Aman Hocam dikkatli olun yerler kaygan’ dedi. ‘Hey gidi dost sen insanların ne kadar kaygan olduğunu biliyor musun? Asıl sen dikkat et onlar seni kaydırmasın!’ diyecektim, sustum. Çıktım dışarı ama çıkmaz olaydım. İnsanlar başlarını eğmişler öyle yürüyorlar. Neden acaba diye düşünürken kar tanelerini yüzümde hissettim. ‘Eğmeyin başınızı ey insanlar! Kaldırın başınızı yukarıya da silsin yüzünüzdeki yalanların izlerini, silsin riyanın lekelerini şu tertemiz kar taneleri.’ diyecektim, dedim, ama içimden.

Yürüdüm Bayrampaşa’nın geniş bir caddesinde. Yerler karla kaplanıyordu. O kadar günahkâr ayaklar gezmişti ki üzerinde yer alabildiğine açmıştı bağrını temizliğin sembolüne. ‘Aferin’ dedim. ‘İnsanların yapamadığını sen yapıyorsun.’ Bir otobüse bindim. Tıklım tıklım. Ama nasip bu ya birisi indi oturdum. Ben oturdum ama otobüs gitmek istemiyordu. ‘Bu kadar günahkârı taşıyamadı garibim’ diye düşündüm, küçük bir tebessüm eşliğinde. Kalktım, indim otobüsten. Yürüdüm kar tanelerine basa basa. Bastıkça iz bırakıyordum ardımda. Gelin beni bulun bu günahkâr izlerden dercesine.

Bir ben değildim yürüyen. Herkes koşturuyordu bir yerlere, arabalar gidemiyordu kaygan yerlerde. Ama insanlar gidebiliyordu. ‘Nereye gidiyorsunuz ya? Nedir bu telaş? Nereye yetişmenin derdindesiniz ki? Dünya zaten götürecek sizi gideceğiniz yere, hiç üzülmeyin.’ Bir otobüs geçti önümden, çekicinin arkasında. Çekememiş sırtındaki günahkârları başını örse vurur gibi vurmuş sağa sola. Onların arkasından yol bakım çalışması yapan araçlar gelmeye başladı. Yolun üzerinde ne kadar kar varsa kürüyorlardı. Neden? Rahat geçsin âdemoğulları diye. Bir de baktım bir kamyonun üzerinden kürek kürek tuz atıyorlar yerlere. ‘Durun, hayır, yapmayın’ diyemedim. ‘Sizin bağrınıza öyle tuz serpseler acımaz mı canınız? Ne istiyorsunuz bembeyaz kar tanelerimden. Ne olacak altındaki zift, simsiyah asfaltı çıkartınca?’ Durmadılar. Durduramadım. Herkes koşuyordu aceleyle. Saçına ak düşmüşlerde koşuyordu, yaşı genç olanlarda. Kırmızı arabada gidiyordu, beyaz olanda. Kar bile durduramamıştı onları. Ben durdum ve izledim onları.

nullKarşımda bir mezarlık, üzeri kefen rengi kar tanecikleriyle kaplı. Dikkatlice baktım, elimi tuttum gözlerimin üzerine bir kez daha baktım. Hiç kıpırtı yok. Sessiz komşularımız her zamanki vakur halleriyle ev sahipliği yapıyorlardı bereket tanelerine. Usulca yaklaştım, hareketlenmelerinden korkarak. İlk mezardaki eliyle ‘buyur gel’ der gibi bir işaret yaptı. Ürktüm, bu hareketsizlikten. Ama huzur doldu gönlüm. İnsanlara sormaktan korktuğum soruları onlara soracaktım: ‘Görüyor musunuz insanları, ne kadar da acele ediyorlar sizin yanınıza gelmek için? Hiç gülüyor musunuz halimize? Nedir bu acele diye. Sizin gibi beyazlar giyip uzanamadığımız için sessizce yerlere. Hep bir telaş içinde koşuşturduğumuz şu halimize bakıp durdurmak istiyor musunuz bizi?’ O kadar hırslı konuşmuştum ki utandım halimden.

Sessiz komşularımız bana baktılar. Yine hiç konuşmadılar. Üzerlerine serilmiş kar taneleriyle bize bir şeyler anlatmak ister gibi hiç konuşmadan haykırdılar yüzüme: ‘Bu telaş niye? Gelip gireceğiniz bu iki metre yere kavuşmayı bu kadar çok istiyorsanız buyurun. Ama hayatta yaşamak değil, hayatı yaşamak için durun. Ya Allah aşkına durun!’

demlink.net

0 yorum: