Edebiyat ve Ahlâk

Bir Müslüman’ın hayatı bütündür. Bütün ise parçalardan oluşur. Her insanın bir faaliyet ve düşünce alanı var. Bu, siyasa olabilir, ticaret, memurluk, yöneticilik ve sanat alanı olabilir. Her insan her eyleminden sorumludur. İnsanî faaliyetlerin özü de eylemdir. Bir eylemin ilk adımı niyettir. Niyet bir işe başlamanın yolunu ve yöntemini gösterir. Müslüman’ın ibadetlerinde niyet farzlara dâhildir. İbadette niyetin kasti terki ibadeti zedeler. Zaten niyet de bir mü’minin ne yapmak istediğini gösterir. Bunda bir kararlılık da vardır. Namaza durmak niyetle olur. Namaz kılmak da bu eylemin gerçekleştiğini gösterir.

Bir Müslüman bütün uzuvlarıyla da hayatından sorumludur. Eylem ve uzuv birbiriyle bağlantılı.

Edebiyat, sanat ve kültür Müslümanların faaliyet alanlarının bir yönünü gösterir. Sanat ve edebiyatsız Müslüman toplumlar düşünülemez, düşünülmemeli. Çünkü güzellik ve iyilik üzerine kurulu bir ruh dünyası var edebiyatta. Peygamberinin simgesi gül olan, şiir olan bir izlek. Kitab-ı Kerim’in icazı ve ihtişamı Müslümanları hassas kılar. Müslümanların ruhlarına üflenen bu manevi soluk, uhreviliği daha derinleştirir. İnsanın ruhunu yüceltir. Müslümanların sanatı da hayatın bütün alanlarına nüfuz etmesini sağlar. Sanat da ruhla ilgilenir, ruha hitap eder.

Edebiyat, mimari, musıkî, hat, ebru gibi güzel sanatlar Müslümanların ruh dünyasını tanımlar. Müslümanların ruh dünyası, camileri ve şiiri gibi açıktır, aydınlıktır. Çünkü günün ve hayatın her aşamasında güzellikleri yaşamayı gerekli ve zorunlu kılar. Edebiyatın en temel özlerinden biri güzel ahlâktır. Peygamber de güzel ahlâkı tamamlamaya gelmiş bir elçi. İbadetleri Müslümanların başka güzelliklerini oluşturur. Hayatın ve günün bütün zamanlarını bir ibadet gibi yaşayan Müslümanlar hayatı da estetize ederler doğal olarak. Namazın, orucun, zekâtın güzelliği hayatı bir başka donanıma götürür. Bir Müslüman için nasıl günah işlemek yasaksa, haramsa, güzellikleri işlemek sevaptır, güzeldir, iyidir. Yalan söylemek, insanları aşağılamak, küfretmek, alaya almak, tan eylemek, arkadan konuşmak güzelliklerine zarar verir.

Güzel sanatları icra etmeyen Müslüman topluluklar, kültür alanında bir boşluk yaşarlar. Bu gibi toplumlar ne bir devlet ne de bir kültür ve düşünce sahibidirler, sıradandırlar. Büyük oluşları gerçekleştiremezler. Müslümanların hemen her davranışları, yaşayışları, düşünüşleri güzellikler üzerine inşa olur. Bir Müslümanın yaptığı, yapacağı bir işin niteliğiyle bulunduğu yer ve durumuyla da ilintilidir.

İyi ve başarılı bir Müslüman şair, Müslümanların yüz akı olur. Yüz yıllar gelir geçer onlar yüz aklıklarını eserleriyle sürdürürler. Bu bakımdan bir Müslüman şairin varlığı ve duruşu kültür tarihi boyunca onun bir Süreyya yıldızı gibi sürekli parlamasını sağlar. Bu, her Müslüman sanatçı için geçerlidir. İstersek buna şairleri olduğu gibi diğerlerini de ekleyebiliriz. Tabiî ki Müslüman şairler silsilesi büyük bir doğrultu oluşturuyorlar. Onlar birbirlerine eklemlenince nasıl büyük bir ırmak oldukları anlaşılır. İslâm medeniyeti ve kültürü tarihinde yer alan şairlerin büyüklüğü ve tartışmasız güzelliği ortada. Onlar, öncelikle edepleriyle ve güzel ahlâklarıyla vardırlar. Ahlâk zamana ve koşullara göre değişen bir durum değil. Bir mü’minin en temel özelliği güzel ahlâklı oluşudur. Mü’min mü’minin aynasıdır aynı zamanda.

Bulunduğumuz dönem ve zamana Batı düşüncesinin kirli ruhu bulaşmış durumda. İnsanlar şöhret hastalığına kapılmışlar. Bu, özellikle yazımızın konusu olan edebiyatçılarla, dahası toplumun gözünün önünde bulunan şairlerle ilgilidir. Şöhret bir hastalıktır. Buna tutulanlar hak etmedikleri halde bir yere gelmek için türlü entrikalı yollara başvururlar. Eserleriyle değil, günümüz tanımıyla spekülasyon yaparak bir yerlere tırmanamaya bakarlar. Becerilerine göre bir süreliğine bir yere kadar tutunurlar. Bunlar için her türlü gayri ahlâkî tutum geçerlidir. Ayrıca bu kimseler çeşitli sansasyonel yollara başvururlar. Kimi zaman önemli kişileri basamak olarak kullanırlar, kimi zaman önemli dönemlerdeki durumları ve kavramları kullanırlar. Etraflarında kendine benzer tipler olur. Büyük bir gürültü koparırlar. Salonlarda, meydanlarda, ekranlarda öne çıkarırlar. Kendileri de bunun bir tezgâhını kurarlar. Dünya onların etrafında dönüyor o zaman. Onlar da öyle sanırlar. Oysa onların dışında büyük bir dünya var.

Bugün Müslüman bir şair olmak güzel bir haslet. Onu ahlakıyla, güzel davranışlarıyla ve hakiki halleriyle sürdürürlerse bir değeri olur. Bugün insanlığın en temel gereksinimleri budur. Örnek şahsiyetlerin özgün duruşları eserleri kadar önemlidir. Eser kalıcı olandır. Şahsiyet ise toplum önünde bir prototip olmasıyla özgünlüktür.

Toplum önünde bulunmayan Müslümanlar da elbette ahlâki olarak var olmak durumundadır. Ne var ki onlar ancak çevreleriyle sınırlıdırlar. Fakat sanatçılar, özelde şairler toplumun önündedirler. Onlar birer ayna özelliğinde. Bu, onların sorumluluğunu arttırıyor.

Günümüzün önemli sorunlarından biri entelektüel Müslümanların şöhret hastalığına tutulmaları ve bu yüzden ahlâki edimlerini yitirişlerinin söz konusu olmasıdır. Hakkaniyet duygusu maalesef yitiyor. Müslüman Müslüman’a karşı dürüst olmak zorunda. Zaten gayri ahlâkilik buradan itibaren başlar.

Edebiyat hayatta olduğu gibi edeple ve ahlâk ile donanımlı olmalı. Bu, da hayatın kendisi olur.

Ali Haydar Haksal – Millî Gazete

kaynak: demlink.net

0 yorum: